- Mesajlar
- 1,135
- Çözümler
- 1
- Tepki puanı
- 961
- Düşünce
- Agnostik
Çevrem beni bir dine yönlendirmese nasıl bir hayatım olurdu hep merak ettim.
Doğru o faktör de var.sanırım bir hususu atladınız yazıyı kaleme alırken,
düne kadar tv, internet gibi mesafeleri kısaltan, zamanı daraltan araçlar yoktu.
öğretide: zaten din ya seve seve, ya seve seve tüme yayılıp hakim olmak zorundaydı. elçi yollar tebliğle tabi olmaya çağrılırsınız. severek kabul etmezseniz, kılıçla boyun eğip gene tabi olurdunuz. müslümanlık esasında en az iki-üç asırdır çıkmazdadır.kendi ile çelişmekte, bocalamaktadır...
Sizce nasıl olurdu?Çevrem beni bir dine yönlendirmese nasıl bir hayatım olurdu hep merak ettim.
Haklısınız.kesinlikle doğru. bence buradaki müslüman arkadaşlar, hristiyanların çoğunlukta olduğu bir ülkede doğsalardı büyük ihtimalle hristiyanlığı savunacaklar ve kanıt arayacaklardı.
Malasef metodolojik gayrihakiyecilik ile felsefi gayrihakiyeciliği karıştırıyorsunuz ve çoğu non teist gibi birinin haklı argümanı nı diğerini zorunlu temellendiyiyormuş gibi kullanıp hatalı sonuca varıyorsunuz !!!İnsanların neden dinlerini seçemediği ve çevrenin rolü hakkında, insanın nörolojik ilişkisinden de bahsetmek isterim.
İnsan doğduğu andan itibaren, biyolojik yapısı itibariyle karşılaştığı deneyimlerle birlikte sürekli değişir. İlk önce doğarken aynı hayvanlar gibi belli bir içgüdü ve davranışlarla birlikte doğarız; nefes alıp vermemiz, ağlamamız, meme emmemiz yada göz kırpmamız gibi içgüdüsel davranışlarımız öğrenmeye gerek kalmadan doğuştan sahip olduğumuz bir takım davranışlarımızdır. Fakat hayvanlara kıyasla insan beyni sürekli deneyimlerle birlikte değişen, uyum sağlayan ve gerektiğinde onları biçimlendiren bir yapıya sahiptir. Belli bir coğrafyada doğup büyüyen bir hayvanı o bölgeden çıkardığımızda yaşama ve gelişme şansı düşük olur, çünkü çevreye uyum gösterebilme becerisi düşüktür. Ama insan bunun aksine, buzlu tundralardan yüksek dağlara ya da vızır vızır işleyen kentlere kadar birçok farklı ortamda yaşama becerisine sahiptir. İnsan beyninin kendisini Dünya’ya uygun biçimde düzenleyebilmesi, insanın gezegen üzerindeki bütün ekosistem üzerinde hakimiyet ve uyum sağlamasını sağlamıştır. Çünkü insan beyni, zamanla çevresine uyum gösterecek biçimde yavaş yavaş değişir. Dolayısıyla çevreden inanılmaz derece etkilenebilen bir varlığız.
Özellikle beynimiz çocukken daha çok değişim geçirir, kurumamış bir hamur gibi, hangi yönde değişim geçirirse öyle bir şey çıkar ortaya. Çocukluğumuz boyunca içinde yaşadığımız ortam ve buna bağlı olarak o ortamda yaşadığımız deneyimler, düşünceler, eğilimler ve inançlar beynimizi inceden inceye işler ve kim olduğumuz büyük ölçüde nerelerden geçtiğimize bağlıdır. İçinde doğduğumuz ailemizin, kültürün, arkadaşların kısaca çevremizin sunduğu düşünceleri, inançları ve davranış kalıplarını benimsemeye eğilimliyizdir. Buna paralel olarak da düşüncelerimiz, inançlarımız ve gerçeklik algımız o derece değişir, aynı yaşama karşı oluşmuş dini inançlarımız gibi.
Dolayısıyla çocukluk dönemlerinde bize sunulan şeyler bizi değiştirir ve o yöne doğru değişiriz. İnsan çocukluk yıllarında öğrendiği şeyin ne kadar doğru ve mantıklı olup olmadığı hakkında fazla bilinç sahibi değildir. Çocuğun yaramazlıklarını önlemek için söylenen hayalet, cin ve peri gibi hayali varlıklara belli bir dönem inanması, Dünya'ya karşı gerçeklik algısında bu yönde olmasına sebep olur, aynı dini eğitimlerin gerçeklik algısını değiştirdiği gibi.
Zamanla bu inanç, hayatın temel bir meselesi olduğu için belli duygularla sıkı sıkı tutulur.
Malesef ne dediğinizi anlayamadım. Kullandığınız "gayrihakiyecilik" kavramını internetten aramama rağmen bir anlamını bulamadım.Malasef metodolojik gayrihakiyecilik ile felsefi gayrihakiyeciliği karıştırıyorsunuz ve çoğu non teist gibi birinin haklı argümanı nı diğerini zorunlu temellendiyiyormuş gibi kullanıp hatalı sonuca varıyorsunuz !!!
Öncelikle kesinlikle saygı çerçevesinde sizi konu hakkında en temel terimleri dahi bilmeden üstün ķörü yorum yaptığınız için kınıyorum .Malesef ne dediğinizi anlayamadım. Kullandığınız "gayrihakiyecilik" kavramını internetten aramama rağmen bir anlamını bulamadım.
Benim yazdığım nörolojik bilgilerin doğru olmadığını mı söylüyorsunuz yoksa bu bilgilerin bu durum ile bir ilgisi olmadığını mı söylüyorsunuz? Açık olursanız sevinirim.
Verdiğim bilgiler, bir gözlemin nasıl olduğunu açıklar. Ben sadece bu bilgilerin tanrının yokluğu hakkında birşey söylediğini iddia etmiyorum zaten. Bu iddianın, tanrının bu konudaki tavrına bağlı olabileceğini düşünüyorum, nasıl bir tanrı olduğuna bağlı olarak değişebilir.Öncelikle kesinlikle saygı çerçevesinde sizi konu hakkında en temel terimleri dahi bilmeden üstün ķörü yorum yaptığınız için kınıyorum .
Konuya gelecek olursak ,din felsefesinde dinin insan üzerindeki etkisi (maksadi )üzerine (kaba bir tarif yapıyorum termilojiden tabiki uzak bu söylemler ) 3 tür yaklaşım var .
1-)gayri hakiyecilik
2-)hakiyecilik
3-)Wittgenstein'cı yaklaşım
Tabi burda belirtmek gerekir ki birde gayri hakiyecilige kimi düşünürler göre indirgenemicek Budist gayri hakiyecilik var ama konumuzun dışında olduğu için bundan şimdilik bahsetmeyecegim.
Gayri hakiyecilik (diğer bi adı ile anti realist yaklaşım olarak da geçer .) Kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır .
A-)metodolojik gayri hakiyecilik
B-)felsefi gayri hakiyecilik
İmdi yüzeysel bir bakışla gayri hakiyecilik yaklaşımı dinin maksadı ve insan üzerindeki etkisini inceler diyebiliriz .
Mesela insan bir dine inanır ve bir siyasi partiye belli gerekçeler ile (dini gerekçeler yani )bağlanır .ve yahut insan dine inanir ve kendisine ile mezkur konuda konsensuse varamadıgi arkadaşı ile iletişimini keser ve yahut sizin de iddia ettiğiniz gibi bir dine inanır ,sorgulama melekesinden uzak bir hayat yaşar vb .
Bakıldığı zaman bunlar doğru husulardir .bunları reddetmek hiçe aklı selim bir yaklaşım olmaz .peki ya metodolojik ve felsefi gayri hakiyeciligin arasında fark ne ?
Aslında çok basit ilki yani ,metodolojik gayri hakiyecilik , Sadece bu durumlarının varlığını kabul eder ve hicbir metafiziksel önermede bulunmaz kısaca tanrı ve ya dinlerde ki diğer cin,melek gibi fizik ötesini kavramlara bu sebepler sonucu ile var veya yok demez .
Ancak felsefi gayri hakiyecilik bu durumların varlığı konusunda metodolojik gayri hakiyecilik ile aynı fikirde olup metafiziksel önerme husunda ayrılmaktadır .ve o ek bir iddia ile tanrı yoktur der .
Şimdi benim itiraz noktam tamda burası siz metodolojik gayri hakiyeciligin doğru önermeleri sonucunda sanki zorunlulukmus gibi felsefi gayri hakiyecili temellendirme girisiminde bulunuyorsunuz ve hataya düşüyorsunuz .
İyi günler ...
Neden dini çoğulculuk sorununa sadece ekslusivizm yaklaşımı varmış veya zorunluymus gibi yaklasiyorsunuz anlayabilmiş değilim .nitekim kapsayıcı görüşte bir alternatif .Verdiğim bilgiler, bir gözlemin nasıl olduğunu açıklar. Ben sadece bu bilgilerin tanrının yokluğu hakkında birşey söylediğini iddia etmiyorum zaten. Bu iddianın, tanrının bu konudaki tavrına bağlı olabileceğini düşünüyorum, nasıl bir tanrı olduğuna bağlı olarak değişebilir.
Eğer tanrı sadece kendi dinine mensup insanları ödüllendirecek ise, bu durum tanrının adalet olgusu ile çelişir, çelişen şey de güven vermez. Çünkü tanrı bizi yarattığına göre, bizim donanımımızdan da haberdardır haliyle, yarattığı varlığa çevresel faktörlerin ne kadar önemli olduğunu bilen birşeyin aksi yönde tavırlanması çelişki olurdu. Tabi eğer tanrı kendi problemleri ve takıntısı olan birşey ise birşey diyemem.
Neden hasta olduğunda doktora görünme ihtiyacı hissediyorsan o yüzden.Neden dini çoğulculuk sorununa sadece ekslusivizm yaklaşımı varmış veya zorunluymus gibi yaklasiyorsunuz anlayabilmiş değilim .nitekim kapsayıcı görüşte bir alternatif .
Hepsi kendine göre doğru yolda.Müslüman, çocuğunu Müslüman olarak; Hristiyan, çocuğunu Hristiyan olarak; Budist, çocuğunu Budist olarak ve Hindu da, çocuğunu Hindu olarak yetiştiriyor. Peki bunların hangisi doğru yolda, hangisi yanlış yolda ve neden?
Verdiğiniz örnek yanlış din algısından kaynaklanıyor. Eğer tek tanrı varsa gönderilmiş tüm dinleri her yere o göndermiştir zaten. Dolayısı ile Arjantin'e din göndermedi ise kendi göndermediği için Arjantin'deki çocuğun dezavantajı söz konusu değil.Bir örnekle açıklayacak olursak; mesela İslamı bir an için hak din kabul edelim. Mekke'de doğan bir insan Müslüman olurken, Arjantin'de doğan bir insanın Müslüman olma ihtimali çok zayıftır. Sonuç itibariyle Mekke'de doğan insan avantajlı, Arjantin'de doğan insan dezavantajlıdır ve bu durumda Tanrının adaletinden bahsedilemez.
Siz tüm dinleri farklı tanrıların yolladığına inanıyorsunuz herhalde.Yani Arjantin'de doğan çocuk kendi isteğiyle orada doğmuyor ve ahirette neden Müslüman olmadın diye sorgulanıyor. Bu mudur İlahi adalet?
Hocam hak din diye bir şey yok. İslami doktrine göre zaten tüm dinler aynı Allah'tan geldiği için hepsi hak din.Bazılarının, insan hak dine mensup olmayan bir coğrafyada doğsa da araştırarak hak dine ulaşabilir dediğini duyar gibiyim.
Bu soru bir müslüman için sorun teşkil etmiyor ki.Bu kadar din içinden hangisinin hak din olduğu sorusu istisnasız bütün insanların aklına gelir. eğer bir dininiz varsa örneğin Müslümansanız bu yazımı okuduktan sonra kendi dininizin bilginlerine, neden İslama inanıyoruz sorusunu sorun
Bilginlerine niye sorsunlar ki ?eğer bir dininiz varsa örneğin Müslümansanız bu yazımı okuduktan sonra kendi dininizin bilginlerine, neden İslama inanıyoruz sorusunu sorun.
hak din diye bir şey yok.
Bir Budiste muslim olmasını önersen, o da ben İslam'dan nefret ediyorum ne muslim olması hadi işine dese bu kişinin hükmü nedir?
Bakara 256. | DİNDE zorlama yoktur. |
Bir Budiste muslim olmasını önersen, o da ben İslam'dan nefret ediyorum ne muslim olması hadi işine dese bu kişinin hükmü nedir?
Küçük beyinleri sıkabilir ama az buçuk kafası çalışanları sıkmaz.Bu soruyu yanıtlamak sıkar, çünkü Kuran'da kim İslam'dan başka bir din ile gelirse kabul olmayacak ve hüsrana düşenlerden olacaktır yazıyor.